2025-04-22

GERÇEK DÜNYADAN MANZARALAR

Gerçek Dünyadan Manzaralar, bilinç, gözlem, farkındalık ve gerçeklik üzerine felsefi ve kişisel bir keşif sunuyor. Gündüz rüyaları, kendini gözlem, objektif sanat ve sessiz tanıklık gibi kavramlarla, içsel ve dışsal dünyayı yeniden algılamaya davet eden bu yazı, hem ezoterik hem de günlük deneyimlere ışık tutuyor.

Çoğumuz, uyanık olduğumuzu sandığımız saatlerin büyük kısmını kendi zihinsel dünyamızda geçiriyoruz. Gerçekliği gördüğümüzü sanıyor, ancak bu sanının tıpkı gece rüyalarındaki gibi bir yanılsama olduğunu çoğu zaman fark etmiyoruz. Gece rüyaları sabah uyanınca son buluyor; gözlerimizi açtığımızda onların sadece birer hayal olduğunu anlarız. Ne yazık ki, pek çoğumuz için, gözlerimiz açıldıktan sonra bile aynı rüyalar, sanki gerçekmiş gibi devam ediyor.

Zaman zaman, gündüz rüyalarının etkisini yitirdiği anlar yaşarız. Bu anlar; bazen kendini gözlemle, bazen bir tesadüf ya da dış destekle gelir. O an, gerçek dünyadan küçük kesitlere temas ederiz. Bu manzaralar, ne mutlak hakikatin resmi ne de evrensel bir bilginin ifadesidir; büyük bir ateş olan gerçekliğin, küçük bir kıvılcımıdır.


Gerçek Dünyadan Manzaralar Fikri Nasıl Doğdu?

Bu fikir yalnızca ezoterik felsefeye ya da kişisel gelişime ait değil. Komedyenlerden şairlere, yazar ve sanatçılara kadar pek çok kişi, kendi sanatlarıyla objektif dünyadan manzaralar sunuyor. Kendi deneyimlerime geçmeden önce, başka alanlarda karşılaştığım bazı "manzaraları" paylaşmak istiyorum.

Olacak O Kadar: "Manzara Koyduk"

11 yaşımda Çanakkale Anadolu Lisesi’nde parasız yatılı öğrenci oldum. Akşamları zorunlu etüt saatleri vardı ve televizyon yasaktı. Ancak iki istisna vardı: Avrupa kupası maçları ve Levent Kırca'nın Olacak O Kadar programı.

Programın jeneriğinde geçen bir mısra zihnime kazınmıştı:
“Tam yerine rast geldi, manzara koyduk.”
Yıllar sonra bu yazıyı yazarken o mısra tekrar canlandı. O skeçlerin birçoğu, gündelik hayattan alınmış gerçeklik parçalarıydı.

Grup Gündoğarken’in, Levent Kırca’nın ekibi ile birlikte söylediği Olacak O Kadar Jenerik videosunu izlemenizi tavsiye ederim.

Bugün benzer bir etkiyi, Güldür Güldür gibi güncel komedi programlarında ya da İlker Gümüşoluk’un skeçlerinde de görmek mümkün. Gerçeklik, bazen kahkahayla gelir.

Gurdjieff’in Derleme Kitabı

Gurdjieff’in 1914–1931 yılları arasında verdiği konuşmalardan derlenen Views from the Real World (Gerçek Dünyadan Manzaralar) adlı kitap, bu başlığın ilham kaynaklarından biri oldu. Ouspensky’nin "In Search of the Miraculous: Fragments of an Unknown Teaching" (Türkçesi: Mucizeler Arayışı: Bilinmeyen Bir Öğretiden Parçalar) kitabından sonra çalışmayı en iyi anlatan metinlerden biridir. Bu yazı doğrudan o kitaba bağlı değil. Ancak kitabın başlığı, bu kavramın bende yer etmesinde önemli katkısı olmuştur.

Fakat gerçeklik yalnızca düşünsel ya da öğretisel alanlarda ortaya çıkmaz; kimi zaman bir şiirin kısacık dizelerinde de kendini hissettirir.

Şiirlerde Gerçeküstü Manzaralar

Her manzara, fiziksel dünyadan bir kesit olmak zorunda değil. Bazı şiirler, zihinsel ya da duygusal gerçekliğin titreşimlerini taşır. Örneğin Ahmet Kutsi Tecer’in Nerdesin? şiiri ya da Orhan Veli’nin “Gemliğe Doğru” şiiri:

gemliğe doğru
denizi göreceksin
sakın şaşırma

Sanki, bu dizelerde, görünenden çok daha fazlası var.


Gerçeklikle Nasıl Temas Kurarız?

Gerçekliğe üç farklı düzeyde temas ederiz: zihinsel algı, bilinçli gözlem ve sessiz tanıklık. Her biri ayrı bir varlık seviyesini işaret ederken, ilk ikisinde zihin aktif durumdadır.

Gerçek Dünyadan Algısal Fotoğraflar

Kafamıza yüklenmiş bilgilerden ve yarı-otomatik sistemden biraz ayrılıp, “AN”a geri döndüğümüzde, bir fotoğraf makinesine benzetebileceğim içimizdeki algılayıcı benlikler, dışarıdan gelen izlenimleri yakalar ve anlamlandırır. İçimizdeki benlikler diyeceğim bu farklı gözler, dışarıdan beş duyumuz ile gelen izlenimleri yakalar ve kendilerince anlamlandırır. Bu anlamlandırma, olabildiğince kendi kültürel doğrularımız ya da subjektif yargılarımızdan temizlendikçe, objektif gerçekliğe yaklaşır. Tıpkı fotoğraf makinesinin daha kaliteli çekim yapması için, daha iyi lens kullanmak ya da kirlendiğinde temizlemek gibi.

İçimizde, dış dünyanın algısal fotoğraflarını çeken benlikler, gerçekliğe ne kadar yaklaşsa da, hala ayrı olacaktır. İsterseniz en iyi kamerayla bir nesnenin fotoğrafını çekin. Sonrasında fotoğrafa ve nesneye bakın. Hala arada çok fark olduğunu göreceksiniz. Her fotoğraf, her bakış açısı, gerçekliği temsil ettiği kadar, aynı zamanda gerçeklikten bir ayrılma ve kopuşu da gösterir.

Gerçek Dünyadan Gözlem Manzaraları

Dış dünyayla ilgili fotoğraflara ihtiyacımız var, ama aynı zamanda da tüm fotoğraflar kusurlu ve subjektif olmak durumunda. Diğer taraftan, kendi çektiğimiz fotoğrafları, kendi bilincimiz ile gözlemlediğimizde, bir üst seviyeye taşıyabiliyoruz. Kendini gözlem, doğru biçimde yapıldığında, dışardaki herhangi bir şeyle ilgili çektiğimiz fotoğrafı, eş zamanlı olarak fotoğrafı çeken ile birlikte gözlemlemek anlamına geliyor.

Mevcut fotoğraf teknolojisi, çektiğimiz her fotoğrafın meta bilgilerini de fotoğrafla beraber saklıyor. Başta tarih, sonra konum, çekilen fotoğraf makinesinin bilgileri, varsa çeken kişinin bilgileri… vs. Kendimizi gözlemlediğimizde ise, çektiğimiz algı fotoğraflarına, o anki ruh halimizi, bilinç durumumuzu, aktif olan diğer benliklerimizi de ekliyoruz. Bu meta bilgiler sayesinde, gerçeklikten olası sapmaları fark etmek ve bilinçli bir süreçten sonra objektif gerçekliğe yaklaşmak daha kolay olabiliyor.

Örneğin, iş yerindeki Ayşe beni hiç sevmiyor gibi bir genelleme yapmak yerine, önce yer ve zaman belli olan bir fotoğrafı ele alabiliriz. Bu fotoğraf, dün öğle yemeğinden sonra Ayşe’nin, ben hariç, herkese kahve içer misin diye sormasından sonra ürettiğim subjektif bir bilgi olabilir. Eğer elimde subjektif de olsa, kendimi gözlem ile ilgili çekilmiş fotoğraflar varsa; belki o sırada telefonda olduğum için beni rahatsız etmek istemediğini, ya da o gün biraz suratsız olduğum için benden uzak olduğunu fark edebilirim. Eğer elimizde, subjektif çıkarımlar değil, ama olabildiğince fazla meta bilgiye sahip fotoğraflar varsa, kendini gözlem ile gerçek dünyadan manzaralar yakalayabilmemiz mümkün olabilir.

Gerçek Dünyadan Sessiz Tanık Manzaraları

İnsanın tam olarak hareketsiz kalması kolay değil. Hiç kıpırdamadığımda bile, mikro düzeyde pek çok kas çalışarak beni hareketsiz tutmak için çaba harcıyor. Bilinçli biçimde, fizik bedene ait tüm kasları ve tamamen gerginlikten uzak, pasif hale getirmek ciddi bir fizik beden çabası ve bilgeliği gerektirir - ki bende bu yok.

Diğer taraftan, benzer bir durum zihin için de geçerli. Zihnimiz de, tıpkı 7/24 atan kalbimiz gibi, sürekli çalışıyor. Tıpkı fizik bedeni tam pasif hale getirmenin zorluğu kadar ve belki daha büyük zorluk - zihni kısa bir an için bile olsa durdurabilmek. Fizik bedende tahminen 600-700 civarında olan kas sayısına kıyasla, zihinde binlerce - muhtemelen on milyonlarca - farklı algı kapısı var. Tıpkı fizik bedende kasları gererek hareketsiz kalmakla, tam pasif olmak arasındaki fark gibi; zihnin gergin sessizliği ile tam sessizliği arasında da büyük fark var. Orta seviyedeki meditasyon deneyimi zihni gergin biçimde durdururken, ileri seviyede rahat ve sessiz hale getirebilmek mümkün.

Yukarıdaki paragrafta anlattığım gibi, rahatlamış ve tam sessizlik içindeki bir zihin-bilinç ile dış dünyaya baktığımızda, önümüzde olan ile kelimeler ve bilinç olmadan temas kurabiliriz. Sessizliğin sesini dinlemek için, özel bir teknik uygulamaya gerek yok; zaten içimizdeki tanık bu algıya ve bağlantıya sahip. Ancak büyük çaba, aradaki içsel ve dışsal gürültüleri gergin bir çabayla ve bilinçle değil, ama çok daha derin bir farkındalıkla aşabilmek. Bunu başarabildiğimizde, her bir ses, her bir renk, bize gerçek mucizeyi gösterecek.

Gerçek Dünyadan Manzaraların Objektif Sanata Dönüşümü

Gerçek dünyada yaşadığımı bu deneyim, çektiğimiz fotoğraf ya da yaptığımız çıkarımlar, tekrar bir başka bilinçli varlıkla paylaşılabilir hale geldiğinde, objektif sanat oluyor. Benim için blog yazıları, bir şair için mısralar, bir müzisyen için melodi… Bu sanat araçları, manzarayı biraz bozma pahasına, başka insanlarla paylaşmaya çalışıyor. Bazı kişiler için bir yol haritası oluyor, bazıları için yaşadıkları bir gerçekliği doğrulayan bir paylaşım. Objektif sanat, belki daha sonra hazırlanabilecek ayrı bir yazı konusu.


Gerçekliğin Küçük Bir Parçası

Gerçek dünyadan manzaralar, ne yazık ki çok çok büyük resmin sadece küçük bir parçası. Ne yazık ki, bu manzaralardan yola çıkarak, bilgelik, hakikat ve hatta bir çeşit peygamberlik iddiasında bulunmak, subjektif dünyada kendi yalanları içinde yaşayan birinden çok daha olumsuz sonuçlara neden olabilir.

Körlerin Fil Tarifi: Gerçeği Parça Parça Algılamak Üzerine Bir Hikâye

Bir grup kör adam, ilk kez bir filin neye benzediğini öğrenmek ister. Her biri filin farklı bir yerine dokunur: biri hortumuna, biri bacağına, biri kulağına, biri karnına, biri dişine. Hortuma dokunan, filin bir yılan gibi olduğunu söyler; bacağı tutan bir ağaç gövdesine benzetir; kulağı eline geçen adama göre fil bir yelpazedir; karnına dokunan ise bir duvar gibi olduğunu anlatır. Her biri kendi deneyimine dayanarak farklı bir tanım yapar ama kimse bütünü göremez.

Bu hikâyedeki kör adamlar gibi, biz de çoğu zaman gerçekliği kendi sınırlı algılarımızla tanımlarız. Kimi zaman duygularımızla, kimi zaman inançlarımızla, bazen de alışkanlıkla tuttuğumuz bir parçaya sıkı sıkıya sarılır, onun bütün olduğunu sanırız. (Buraya kadar, hikayeyi bilenler için bir yenilik yok, bilmeyenlere ise küçük bir hatırlatma olsun…)

Fili Değil Parçalarının Fotoğrafını Çekiyoruz

Yukarıdaki hikayeyi ilk okuduğumda, bende hakikati arama arzusu ve bulabileceğime dair güçlü bir inanç üretmişti. Hikayede işaret edilen körleri anlamıştım, ancak aynı zamanda hakikati de bulacağım yanılsamasına kapılmıştım. Hikaye ağırlıklı olarak olumsuz tarafı anlatıyor, ancak ben - ve muhtemelen pek çoğunuz - bunu bir “serap”a dönüştürüyor.

Algımız çoğu zaman subjektif gerçeklik içinde, filin farkında bile değiliz. Göreceli olarak uyanık olduğumuz zamanlarda ise, sadece filin belli bölümlerini fark ediyoruz. Bütünü görme ve arama iddiası, çoğu zaman gerçeklikten kopan, subjektif bir dünyada geri dönüşe neden oluyor.

Blog Yazılarının Sınırları

Hem bu yazım ve burada yazacağım diğer blog yazıları, filin tamamını anlatma iddiasında olmayacak. (Eğer bir biçimde kendimi tekrar subjektif dünyalara kaptırmazsam ya da büyük bir lütuf ve şans ile hakikat ile karşılaşma olmazsa).

Bu sayfalarda, bazen bir lütuf, bazen çaba ya da şans eseri uyanık olduğum anlarda, gerçek dünyadan benim pencereme düşen farkındalık anlarını, manzaraları paylaşmaya çalışacağım. Tanrılardan ateşi çalıp insanlara bir defada veren Prometheus’tan farklı olarak, kendi pencereme düşen tek tek kıvılcımları bir süreç halinde yazıya dökeceğim.

Çıkarımlar

Kendime Çıkarım

Uzun süredir yazmak istediğim kitap ve kitaplar; hazırlamak istediğim yeni seminerlerin hayalini kuruyorum; ancak pratikte ilerleyemedi. Bu yazıyı yazarken fark ettim ki, ben fili anlatmayı hedeflemiş ve defalarca bunun imkansızlığına çarpmışım. Ne büyük bir iddia ve kibir! Ancak büyük bir cehaletten kaynaklanmış.

Oysa, bu yazı gibi, çok daha küçük ve mütevazi fotoğrafları paylaşmak çok daha doğru bir yaklaşım olacak. Herkes kendi gerçekliği içinde ve “gerçek dünya fotoğraflarından” oluşan puzzle parçalarını birleştirmeye çalışabilir. Filin tamamını göremesek de, görebildiğimiz kadarıyla ve bir miktar şüphe ile yola devam edebiliriz.

Not


Bireysel yolculuğunuza eşlik etmesi dileğiyle...

Sevgilerle,
Reyhan Çetin X

uyanmaya
BAŞLA

İnsan, kendisini gözlemlemeye başladığı anda, uykusundan uyanmaya başlar.

G. I. Gurdjieff

İçsel uyanış bir teori değil, doğrudan deneyimle anlaşılabilen bir gerçektir. Gündelik yaşantımızın otomatik akışı içinde, kendimizi gözlemlemeye başladığımız an, bilinç kıvılcımı yanmaya başlar. Bu atölye, o kıvılcımı büyütmek ve sizi gerçek uyanışın eşiğine getirmek için hazırlandı.

Bilinç ve Farkındalık Çalışmalarına Giriş Atölyesi

✨ → Şimdi kayıt olun ve kendinizi gözlemlemenin dönüştürücü gücüyle tanışın. ✨

İlgili Blog Yazılarım

  1. BİLİNÇLİ FARKINDALIK GRUP ÇALIŞMALARI DÖNEMİM SONA ERDİ
  2. GERÇEK DÜNYADAN MANZARALAR
  3. PRESENCE: SAF FARKINDALIĞIN VARLIĞI
  4. MERHABA

👈 Blog Anasayfa - Kaptan'ın Seyir Defteri